28.05.2025
“EVLATLARIN GÖZYAŞLARINDA BOĞULACAKLAR”
“BİZE EDERSENİZ, BETERİNİ BULMAYA DEVAM EDECEKSİNİZ”
“İDDİALAR DA CEVAPLAR DA TRT’DEN DUYULSUN”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİNİN KADROLARININ LİYAKATLE OLUŞTURULMUŞ OLMASINA GÜVENİYORUZ”
“BİRÇOK İKTİDAR BELEDİYESİ HAKKINDA ÇOK BENZER DOSYALAR VAR, HEPSİ AÇIKLANACAK”
“SARAÇHANE’DE MAĞDUR OLUP HAPSE GİDEN, BUGÜN SARAÇHANE’DEN HAPSE BAŞKAN YOLLUYOR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Silivri Cezaevi’nde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret etti. Özel ayrıca İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Buğra Gökçe’nin cezaevindeki nikah törenine şahitlik etti. Ziyaretin ardından açıklama yapan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli arkadaşlar yine Silivri’deyiz. Hani derler ya ‘hayırlı bir iş için’ buraya geldik. Özünde çok hayırlı bir iş için geldik. Ama bu hayırlı işi, düşman hukuku uygulanan arkadaşlarımızla beraber bu uğursuz mekanda yapmak zorunda kaldık. Onun için öncelikle şunu söyleyeyim. İçeride de evlenme cüzdanını takdim ederken Buğra ve Filiz’e bu töreni tekrarlayacağımızı söyledim. Milyonların bugün kalbinin burada olduğunu ve çok kalabalık, çok neşeli bir törenle bunu tekrarlayacağımıza olan inancımızı vurgulayarak orada sözlerimi tamamlamıştım. Burada bunu ifade edeyim” dedi. Özel, şöyle devam etti:
“ZULÜMLERİNDE BOĞULACAKLAR”
“Dün akşam 12’ye 10 kala aileden sadece iki kişi, Genel Başkana da izin yok, milletvekillerine de yok. ‘Sonrasında ziyaret yaparlar’ diye hepimizi çok üzen bir cevapla günü tamamlamıştık. Bugün sabah 07.30-08.00 itibariyle hangi akıl egemen olduysa, kim vesile olduysa, bu kadarına da şükrediyoruz. Hiç olmazsa AK Parti’nin içinde bir vicdanlı ses, gitmiş bir şey söylemiş, ‘Yahu aileye izin verelim. Nikah şahidi de genel başkan olsun’ diye. Bugün sabah 09.00 itibariyle bildirildi. Bu kısmına emeği olan kim varsa, her şeye rağmen sürecin bütününe olan bütün kızgınlığımıza ve tepkimize rağmen buna vesile olan kişi ve kişilere teşekkür ederiz. Hiç olmazsa bu analar, bu babalar, bu kardeşler hiç olmazsa işin bu kısmına tanık olabildiler. Bizler şahit olduk Ankara Milletvekilimiz Umut Akdoğan ile birlikte. Tabii fotoğraflar büyük bir hızlandırma ile Cuma gününe çıkacakmış. Biz cezaevinin önünde Buğra’sız bir fotoğraf çektirdik. Gelin hanımın elindeki aile cüzdanı, Silivri Cezaevi’nde takdim edildi. O cüzdanı tutan eldeki mendildeki yaşlarda boğulsunlar inşallah bize bu düşman hukukunu uygulayan akıl kimse. Bir kez daha aileye anlayış gösterilmesi için sabah devreye giren vicdana teşekkür ama bu düşman hukukunu uygulayan bu kirli ve kötü akla da en büyük tepkilerimizi göstermeye devam ediyoruz. Bizi burada teslim alamazlar. Zulümlerinde gelinlerin ve içerideki annelerin evlatlarının gözyaşlarında, gelin hanımın gözyaşlarında boğulacaklar. Evlatların gözyaşlarında boğulacaklar. Çünkü ahlaki üstünlük bizde kardeşim. Vicdani üstünlük bizde. Bu yüzden moral üstünlük bizde, psikolojik üstünlük bizde ve bugün akşam Esenler gibi Cumhuriyet Halk Partisi için zor bir meydanda, cumartesi Düzce gibi zor bir meydanda görün bakalım çoğunluk enerjisi kimdeymiş. Bir şeyi kazanacaksanız psikolojik üstünlüğünüz olacak, ahlaki üstünlüğünüz olacak, arkanızda çoğunluk enerjisi olacak. 2002 yılında AKP bunu yakaladığı, uğradığı mağduriyeti çoğunluk enerjisine çevirerek başarmıştı. Şu anda Ekrem İmamoğlu, biraz önce ziyaret ettim; 7 metrelik hücrede, göğün 7 kat üstünde büyük bir moralle duruyor. Onu içeride tutanlar sarayda oturuyorlar ama yerin yedi kat dibindeler, o psikoloji içindeler. O yüzden fiziğin, bedenin hapsolması değil; vicdanın hapsolması, vicdanlarda hapse düşmek önemli. Biz vicdanlarda dışarıdayız. Buğra, gelin hanımın yanında şu anda. Fiziken istedikleri kadar içeride tutmaya devam etsinler. Elbette bu zulüm, eninde sonunda son bulacak. Arkadaşlarımız içeri girdikleri gibi alınları açık, başları dik dışarıya çıkacaklar.”
“BU KADAR VİCDANSIZLIK OLMAZ”
“Bugün ben Kadriye Kasapoğlu’nu ziyaret ettim. Dün söylemiştim, ‘12 yaşındaki Çınar’ın gözyaşında boğulacaksınız’ diye. Bugün Kadriye Hanım’ın gözyaşlarına ama kendisine olan güvenine tanıklık ettim. Kadriye Hanım şunu söylüyor, bütün Türkiye’ye söylüyoruz. ‘Eğer’ diyor, ‘O telefon bir suç aleti olsaydı. Ben de delili, suç aletini gizleme ve karartma niyetinde olsaydım. Onu yıllar önce bilgi işleme verip de, bunu santrale yönlendirin, alet de sizde olsun, demek yerine denize atsaydım suç aletini, şimdi oğlumun yanındaydım’ diyor. Kadriye Hanım’ı ilk aldılar. ‘Bir sene önce satın aldığı arabanın üç yıl önce İpsala’dan çıkmasını, rüşvet paralarını bulamıyoruz Türkiye’de. Sen bu araba ile yurtdışına mı kaçırdın?’ dediler. Dedi ki ‘Ben o arabayı Aralık ayında satın aldım. Bundan iki - üç sene önce. Araba benim değildi.’ Satın aldığı günü, MASAK raporundaki para hareketliliğini ve dekontu gösterdi. ‘Şu aracın satın alma parası’ diye. ‘Hay Allah’ dediler. Yine de tutuklama talep ettiler. Vicdanlı bir hakim saldı, ‘Bununla tutuklama mı olur?’ diye. Bu sefer telefonu bahane edip getirip, başka hakime düşürüp tutuklattılar. Suçu ne? Suçu; Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanıyken kullandığı telefonu, ‘Beylikdüzü’nden arayan olur. İBB Başkanı oldu havaya girdi telefonunu değiştirmiş, demesinler’ diye telefonunu yönlendirmiş. ‘Bu telefonu alın. Santrale yönlendirin. Cihaz sizde dursun’ diyen Kadriye Hanım. Bakın ‘Beylikdüzü Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu’ diye kayıtlı bende. Arıyor o numarayı. Numara da 0532 721 03 25. Bu telefon numarası hepimizde olan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2 milyon üyesinin görebildiği numara. Ekrem İmamoğlu’na sorduklarında telefon numarası, mevcut kullandığı hattını, kendi telefonunu, iki hat kullanıyordu. Daha çok ailesinde, daha az kişide olan numarasını söyleyip, sonra ‘Bir dakika, bir dakika. Bir numaram daha var’ deyip, söylediği numara bu sorgu tutanağında. Bu numarayı bulamamışlarmış. Hepimizde kayıtlı, her yerde. ‘O cihazı al sen bilgi işlemden yönlendirmeyi yap, cihaz da sizde dursun, kapalı olsun ama yönlendirin’ denilen cihazı bulmuşlar. Kadriye Hanım’a ‘Bu cihazı’, yönlendirdiği cihazı ‘Neden verdin?’ Vermeyip denize atsa bugün soracak bir soru yok. Cihaz yok. İçinden bir şey çıkmış mı? Bir yazışma, bir çizişme? Hiçbir şey yok. Bu kadar vicdansızlık olmaz. Olacak bir iş değildir.”
“DÜRÜSTLÜKLERİNE DE ŞAHİTLİK EDİYORUM”
“Buradan şu kadarını söylemek istiyorum. Ekrem İmamoğlu’nun masumiyetine, Kadriye Hanım’ın masumiyetine, Koruma Müdürü Mustafa’nın masumiyetine, belediye başkanlarımızın masumiyetine, burada sırf bir suç örgütü varmış gibi göstermek için tutulan bürokrat arkadaşlarımızın masumiyetine hepimiz kefiliz. Bugün burada nasıl bu nikaha şahitlik ettiysem, ben bu arkadaşların dürüstlüğüne, çalışkanlığına, namuslarına kefilim ve şahitlik ediyorum bir kez daha. Sözümüze değer veren herkese söylüyorum. Karşımızda çocukla uğraşan, kadınla uğraşan, aileyle uğraşan, eline almış çubuğu ‘Bak bak arkasında Mustafa Bey’ diyor. Ya yakın koruma ne demek, koruma müdürü ne demek? Bu arkadaşlarla uğraşan bir yapı var. Herkesi annesinden, babasından uzaklara süren bir yapı var. Annem İzmir’de oturuyor. Şimdi geldi oğlunu her hafta görebilmek için açık görüşte, burada misafirhaneye yerleşti, misafirhanede kalıyor. 500 kilometre ötede. Arkadaşlarımızı buradan dağıtıyorlar, aile görüşleri nasıl olacak? Bu zulümle dirençlerini kırmaya çalışıyorlar. Sonra karşılarına çıkıyorlar, ‘Avukatım yok’, ‘Avukata ne gerek var? Avukatın yanında rahat değilsin sen. Benim istediğim gibi ifade var, kavuş anana, kavuş evladına, kavuş eşine.’ ‘Nasıl ifade vereceğim?’ ‘Ekrem İmamoğlu’nu suçlayan, Ekrem İmamoğlu başta ve bir sistem kurdu.’ ‘Yok’ diyorlar ‘yok.’ Bakın 2019’dan önceki dosyaları, işte Nuri Bey burada. Savcılık yazıyor, şu şirketin dosyalarını. Yolluyorlar. ‘Niye bu kadar çok? Biz 2019’dan öncesini istemiyoruz.’ Yani ‘AK Parti döneminde bir yolsuzluk varsa ben ilgilenmiyorum’ diyor. ‘Ekrem İmamoğlu’na bir suç bulmam lazım.’ Hadi 100 kere söyledim, ‘Yapmıyorum bunu’ de. Ben 2019 öncesi dosyalar, ihale dosyaları gelince ‘Bunları ben ne yapacağım? O dönemle ilgilenmiyorum demedim’ de. Kendi kendini ele verdi. İfade alıyor, ifadede AK Parti’ye yakın şirket ismi geçince, ‘Geç onu.’ AK Partili birinin adı geçince, ‘Geç onu.’ Bakın şöyle bir ifade olur mu? ‘Senden burada ihaleye girmemen için baskı, hiç yapıldı mı?’ ‘Evet efendim, yapıldı.’ ‘Kim yaptı?’ ‘Önceki dönem AK Parti döneminde alacak şirket önden belli oluyordu, bize ‘Çekil ihaleden’ deniyordu.’ ‘Ya bırak şimdi onu’ diyor, hatta o gün yolluyor ertesi gün bir daha, ‘Sen bu tarafı anlat’ diyor. AK Parti döneminde zorla sokulmadığı ihaleyi ifade edenin, tutanağını yarım bıraktırıp imzalatmayıp ertesi gün bir daha çağırıyor. Bakın ‘Tencere dibin kara’ diyorlar bize, biz ona ‘Seninki benden kara’ demiyoruz. Biz tertemiziz kardeşim, tertemiz. Bir kanıt bulamıyorsunuz. Kişi kendinden bilir işi, ‘Böyle yapmışsınızdır’ diyorsunuz. Yaptıysak bul hadi. Zorla itirafçı yaratmaya çalışıyor. Olur olmaz topluyor topluyor. Şimdi yeni sistemler. Bir sürü şirket. Ya dönüyor adamlara diyor ki ‘Dediğimiz gibi ifade ver.’ ‘Bak filanca bakanlıktan para alıyormuşsun. Ekmek yediğin, yemek yediğin yere ihanet etme.’ Bak ya. Devletin Bakanlığının ihalesini Ekrem İmamoğlu’na karşı ifade vermeyince ‘Ekmek yediğin yere ihanet ediyorsun’ diyor.”
“ARTIK ÖNÜMÜZE BAKALIM”
“Böyle bir durumdayız, gerçekten çok üzgünüz, çok kırgınız, çok kızgınız. Bu duyguların hepsini birden yaşadığımız bir günün içindeyiz. Küçücük çocukların gözyaşlarını, annelerin gözyaşlarını, planlanıp da nikah şahidi olacağımız bir nikahı demir parmaklıklar arkasında kıymayı, hepsini birlikte yaşadık. Bu sabah saatlerine kadar şu insanlara ‘İçinizden iki kişiyi seçin’ dediler. Bana ‘Sen şahit olamazsın’ dediler. Belediye Başkanımıza ‘Nikahı o kıymayacak, memur yollayacak’ dediler. Bu bile bu sabah AK Parti’den bir vicdanlı sesin ‘Bu kadarı da ayıp artık’ demesiyle düzeldi arkadaşlar. Ne desek boş, ne desek boş. Ama Türkiye’nin huzura ihtiyacı var, Türk ekonomisinin güvene ihtiyacı var. Türkiye’nin kavgaya değil, Türkiye’nin hukuka uygun yönetilmesine ve muhalefetin de bu şartlarda muhalefet görevi yapmasına ihtiyaç var. Savaş ilan ettiler bize, ‘Savaştayız’ dedim. Savaşta nasıl davranılıyorsa biz öyle davranıyoruz. Şimdi 50 yıllık çatışmaları bitirip, barış süreci, çözüm süreci ve süreç süreci başlatanlara sesleniyorum. Bu çatışmayı bitirin, işimize gücümüze bakalım. Bütün Türkiye işine gücüne baksın, önümüze bakalım. Bize düşman hukuku uyguladıkça, size savaşta savaş ilan edilmiş bir parti, bir yapı nasıl cevap verirse öyle cevap vermeye devam edeceğiz. Avrupa’da ‘Dün dost bildiklerim’ diye dönmüş, Türkiye’deki demokrasiyi savunan ve bizimle dayanışma gösterenlere sitem ediyor. Ne oldu ya? Bu işler olmasaydı ‘dostum’ demeye devam ederdin. İyi ilişkiler devam ederdi, biz de katkı sağlardık. Benim de dostum, senin de dostun. Benim akrabam, senin mevkidaşın. Niye bozulsun ilişkiler? Sen bozdun. Darbenin arkasında durana, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’ndan petrol ver, darbenin karşısında duranlara laf et. Ben demedim mi ‘Ben Sosyalist Enternasyonel’de Başkan Yardımcısıyım. Türkiye’nin menfaatine bu ülkelerde ne varsa ben savunurum, bize de bilgi verin’ dedim. Bunu kamuoyuna da açık söyledim. Böyle bir muhalefet anlayışını ‘Efendim bizi yurt dışına şikayet etme.’ 15 Temmuz’da yardım iste, ‘Birlikte gezelim, yurt dışına birlikte anlatalım’ de. Birlikte gitmedik ama her platformda onun bir darbe olduğunu anlattık. Başörtüsü krizinde çık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine sığın ve, oradan karar çıkar, Türkiye’yi cezalandır. Parti kapatma davasında heyet oluştur dört kişilik Avrupa’yı gezdir. Bize darbe olunca ‘Susun.’ Öyle bir şey yok. Darbeden vazgeçeceksin, o gün susacağız. Yoksa bütün dünyada da Türkiye’de de duymayan kalmayacak. Dağın başındaki Yörük çadırında da bunu anlatacağım, Sosyalist Enternasyonel’de de anlatacağım, Avrupa Parlamentosu’na da anlatacağım bütün dünyaya da anlatacağım. İşler oralarda bozulunca ‘CHP, Türkiye ile Avrupa ilişkilerini bozuyor.’ Bozdurmayaydın, bozdurmayaydın. Filiz Hanım’a bu haliyle demir parmaklıklar arkasında nikah kıydıran sen değil misin? İstanbul’un seçilmiş, üç kere seçilmiş emin insanını, İstanbul’un itimat ettiğini burada içeride tutan sen değil misin? Herkes ettiğini buluyor. Bize ederseniz beterini bulmaya devam edeceksiniz.”
“BİZ BİR MASUMİYETİ SAVUNUYORUZ”
“Bakın bizdeki enerji, bizdeki inanç, bizdeki mücadele kararlılığı bitmeyecek. Siz zulmettikçe, biz mücadele etmeye devam edeceğiz. Ama diyorsanız ki ‘Ya Türkiye’ye yazık oluyor, ekonomiye yazık oluyor’, bize de yazık etmeyi bırakacaksınız kardeşim. Demiyoruz ki ‘Bizi hep beraat ettirin.’ ‘Bizi adil yargılayın, tutuksuz yargılayın’ diyoruz. ‘Tutuksuz yargılayın, TRT’den yargılayın, bütün millet gerçek cevapları duysun’ diyoruz. Niğde’den dinleyen Fitnat teyzenin ikna olmadığı bir yargılama sürecinde, ‘Atın hapse yatalım’ diyoruz. Trabzon’da en güvendiğin, Rize’den en güvendiğin AK Partili’nin TRT’den izleyip ‘Ya bunda bir şey yok, buna tutuklama olmaz’ diyeceği bir masumiyeti savunuyoruz biz. Aksini savunuyorsan yayınla rezil olalım. Bomboş dosya, tamamen yalan, yazılamayan iddianame. Bu kadar açık söylüyoruz. Hodri meydan, hodri meydan. İddialar da cevaplar da TRT’den duyulsun. Eğer buna cesaretin yoksa benim Ekrem Başkan’a güvendiğim kadar sen savcına güvenmiyorsun demektir. Güvenme zaten. Çünkü ‘Git bulacaksın’ demişler, gelmiş burada patinaj yapıp duruyor. Bir şey bulamıyor, suça bulaşıyor, insanları suç işlemeye zorluyor. Yalancı şahitlik suçtur. Buna zorlamak da suçtur. Teşekkür ediyorum arkadaşlar.”
“BELEDİYEYİ ÇALIŞAMAZ HALE GETİRİYORLAR”
Genel Başkan Özgür Özel, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Özel, “Asıl amaç İBB’yi çalışamaz hale getirmek mi?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Maksat bu. Belediyenin parasını keserek de ödeneklerine el koyarak da yılların borçlarını bir seferde tahsil etmeye çalışarak da çok üst düzey bürokratlarımızı içeri atarak da belediyeyi çalışamaz hale getiriyorlar. Başta Ekrem Başkan gibi hem belediyeciliği çok iyi bilen, iyi bir yönetici, iyi bir koordinasyon uzmanı diyebileceğimiz ve tıkır tıkır bu koca yapıyı yöneten kişiyi alarak böyle yapıyorlar. Biz neye güveniyoruz? Biz, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kadrolarının tümünün liyakatla oluşturulmuş olmasına güveniyoruz. Neye güveniyoruz? Bu arkadaşlarımızın yerine bakacak arkadaşlarımızın varlığına güveniyoruz. Ama tabii büyük bir korku yaratmak, ihalelere girecek şirket kalmayacak. Çünkü gireni alıyorlar, gireni alıyorlar. Almayacak. Hesaplarına göre işte örneğin çöp toplanamayacak. Asfalt dökecek firma olmayacak, çünkü ihaleye girmeyecek. Diyecekler ki ‘Bak CHP beceremedi.’ Bu millet yer mi bunu? Bu millet yer mi bunu? Öyle bir şey İstanbul’da hizmet aksarsa aksatanın sorumluğunda. Aksamaması için de inşallah başkanım burada. Bir vekil seçilmiş, varıyla yoğuyla çalışıyorlar. Biz de onlara güveniyoruz, biz de onlara inanıyoruz. Ama şu kadarını söyleyeyim. Ekrem Başkan’ın başta olup, herkesin işinin başında olduğu yerde, ilk bir yıl bile olmadan, sekiz-dokuz ayda yüzde 60’ların üzerinde memnuniyet oranı, 68’e varan memnuniyet oranı, belli hizmetlerde yüzde 70 üzerinde memnuniyetler vardı. Yani Ekrem Başkan’ı içeriye sokan şeyin özü Anne Kart’tan memnuniyet, Kent Lokantası’ndan memnuniyet, aşevinden memnuniyet, Hoşgeldin Bebek paketinden memnuniyet, protein desteğinden, ücretsiz et-süt desteğinden memnuniyet. Çocuğun okula giderkenki çantasına konulan, fakir öğrencilerin çantasına konulan beslenme desteğinden memnuniyet. Ve bugün saldırılan aslında budur. Bu memnuniyetin Ekrem Başkan’ı iktidara götürdününü görenler, onu Silivri’ye tıkıp bu yapılan hizmetleri de yapılamaz hale getirmeye çalışıyorlar. Ama ben de bunu halkımıza, milletimize şikayet ediyorum. Bu kadar kötü niyet olmaz. Çocuğun beslenme çantasından sizin memnuniyet duyup Ekrem Başkan’a kalp yapıyor olmanızdan, Sultangazi’de otobüsün önüne atlayıp çantasından bir kolunda bebeği bir kolunda Anne Kartı Ekrem Başkan’a gösteren İstanbullu genç, evli kadına yapılıyor bu darbe. Bu darbe ona yapılıyor.”
“SAİT MOLLA’YI BİZ Mİ ÖVDÜK SİZ Mİ?”
Özel, “Yaşananları birçok platformda anlatacağım” sözüne yönelik iktidar cephesinden gelen suçlamalara şu yanıtı verdi:
“Sayın Erdoğan, Sait Molla kim? Sait Molla’yı ben mi övdüm, sen mi, Numan Kurtulmuş mu? Sait Molla kim mesela? Sait Molla, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucusu. Numan Bey diyor ki ‘Biz 150 yıldır bunlarla iki ayrı yoluz’ diyor. ‘Onlar bir yoldan gidiyor, biz bir yoldan gidiyoruz’ diyor. Numan Bey’in tarif ettiği patikalarda, o yolun başlangıcında, başlandığında mesela Genç Osmanlılar var, biz o taraftayız. Onun devamında Namık Kemaller var biz o taraftayız, Jön Türkler var biz o taraftayız. Ardından daha sonra evrildiği yer değil ama kurulduğundaki mücadele azmi ile İttihat Terakki var, devamında Anadolu Rumeli ve Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri var. Sonra birleşmesi var, Halk Fırkası var. Cumhuriyet Halk Partisi var. Şimdi bizim yolda bunlar var. Bu yolda Sait Molla’ya rastlayamazsın. Ama onların başladığı yolda Sait Molla onların yol arkadaşı. Kurmuş İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni. Şimdi mesela İngiliz işgal donanmasının İstanbul önüne demir atmasına vesile olan padişahı o mu savunuyor, ben mi savunuyorum? Ben Fatih Sultan Mehmet’çiyim. Yükselme döneminin Manisa’dan yetişmiş, İstanbul’u fethetmiş, fethettiği yıl 1453’te İstanbul Üniversitesi’ni kurmuş. Biz Fatih’çiyiz, bizim taraf o. Padişahları paylaşacaksak. İşgale direnmeyip, kırmızı halı serenler, İngiliz zırhlısına binip kaçan Vahdettin’i savunuyor Tayyip Bey. Onların yolda bunlarla karşılaşırsın. Ben Birinci Meşrutiyet’çiyim, İkinci Meşrutiyet’çiyim. Hepimiz öyleyiz. Tayyip Bey bizim kurdurduğumuz, açtırdığımız Meclis-i Mebusan’ı 33 yıl kapatan tarafta. O, o tarafı savunuyor. Şimdi gelmiş İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne benzetiyor. O cemiyeti en iyi o bilir. Biz iktidarda olalım, bu dayanışma içinde olduğu dernek olarak, bu derneği yeniden açtırtır o cemiyeti. Bir de böyle İngiliz planları ile hemhal olan bir yapı varsa, o yapı kendini biliyor. Bu arada İngilizler Suriye’de hesap kitap yaparken, Tayyip Bey’e verdikleri rolü de çok iyi biliyoruz. O yüzden yani hakikaten ben hayatta yapmam, en muhalif arkadaşların en provokatif sorularına bile gülmem. Sizin sorunuza güldüğümü sakın üstünüze alınmayın. Tayyip Bey’in ifadesinden. ‘İngiliz Muhipleri.’ Yani bugün kendimizi oraya, o döneme ışınlasak, Tayyip Bey kendini cemiyetin odasında, masanın başında bulur ya hu. Benim gideceğim yer belli.”
“SEN EL UZATTIYSAN SANA HARAM ZIKKIM OLSUN”
Genel Başkan Özel, Erdoğan’ın “Kamu malına el uzatmak, kul hakkına girmek en büyük günahlardan biridir” şeklindeki açıklamasının sorulması üzerine, “Kamu malına el attırmama meselesi Tayyip Erdoğan’ın hani dün anlattım ya… Mesela biz kamu malına el atmayız. Ekrem Başkan’ın atmadığına namusum kadar kefilim. Ama mesela biz bir elimizle alıp bir elimizle verirsek, zenginden alırız fakire veririz. Ama fakirden alıp zengine veren Tayyip Bey, dün gösterdiğim ahtapotta sekiz kol varsa, kamu malına uzanan kol Tayyip Bey’e iki tane yetmez. Sekiz kolla uzatmıştır onları bugüne kadar. AK Parti, ‘Biz bu noktaya neden geldik, nasıl geldik?’ diyorsa bugün bizlere yaptıkları suçlamaların tamamı yaşandığı içindir. AK Parti’de büyük ihaleleri kimin alacağına kim karar veriyorsa kamu malına o el uzatıyordur. Ben Tayyip Bey’e bir tek şunu söyleyeyim. Kamu malına eğer ben el uzattıysam, bana haram zıkkım olsun. Sen el uzattıysan, sana haram zıkkım olsun. Sen bunu söyle böyle bir kere. ‘Kamu malına el uzattıysam haram zıkkım olsun’ diye söyle. Bir duyayım, bu kulaklar duysun. Ben bu kadar kolay söyleyebiliyorum. Bizim boğazımızdan bir lokma kamu malı geçmemiştir. Tayyip Bey aynısını söylesin bakalım. İstanbul’un göbeğinde aynı arsayı, ilk önce birinden satın alıp, imarını değiştirip, aynı AK Partiliye 20 kat paraya, aynı AK Partiliden satın alınıp… Yani yeşil alanı ucuza satıp, imarı değiştirip, 20 katına AK Partiliden geri alan ve soruşturulmayan dosya var burada. ‘O konu Tayyip Bey’den habersiz’ diyen bir AK Partili var mı? Bu İstanbul’da dört gökdelen varken, 250’den fazla gökdelene çıktı kendi döneminde. Orada yapılanlardan Tayyip Bey’in irtibatı olmadan yapılan bir iş var mı? Helikopterden İstanbul’un arsalarına bakıp da not tutturan sen misin, ben miyim? Kamu malına el uzatmakmış…” dedi.
“ESENLER TURP TARLASI”
Genel Başkan Özgür Özel, iktidar partisine ait belediyeler hakkında yolsuzluk dosyalarını açıklamaya devam edip etmeyeceğinin sorulması üzerine şunları söyledi:
“Arkadaşlar herkes biliyor ki; ‘Fatih’te bile bu oluyorsa diğerlerini sen düşün’ başlangıcı bu. Hepsinde var, bir çok olacak. Dün zaten Bayrampaşa ve Bahçelievler’i de açıkladık. Bir çok belediye hakkında bir çok benzer dosya var, hepsi açıklanacak. Benim zaten esas söylediğim şu: Bakın, billboardların ihalesiz kiralanması. Bununla ilgili Sayıştay ‘Suç duyurusunda bulunalım’ diyor, daire karar alıyor. Sayıştay suç duyurusunu yollamıyor, elinde tutuyor. Bizim burada bir tane var. Dijital Deney Müzesi ile ilgili. Sayıştay raporuyla birlikte Ekrem Bey derhal iç denetçi görevlendirmiş. Bunların hepsi mahkeme dosyasına girecek. Orada Sayıştay’ın kusur atfettiği kısmın sorumlusunu şimdi itirafçı yapıyor. Biz zaten o soruşturmayı kendimiz de başlatmışız Sayıştay ‘Burada bunlar var’ deyince. Mesela biz durmamışız ki. Ama Fatih Belediyesi’ndeki işte örnek, otel örneği. Veya billboard örneği. İstanbul Büyükşehir bütün billboardları ihaleyle kiralamış, ihaleler denetlenmiş Sayıştay tarafından ve uygun görülmüş. Şimdi savcı gitmiş, bütün billboardları kiralayanları ve o ihaleyi yapanları içeri atmış. Ama ne Sayıştay’ın bir açıklaması var, Sayıştay ‘Temiz’ diyor. Ne bir yerde rüşvet yakalamış, ne bir irtibat yakalamış, ne bir iltisak yakalamış. Sadece içerideki adamlara ‘Burayı almak için rüşvet verdim de, seni salayım.’ Alamayana da ‘Burayı alamadım, aldırmadılar de seni salayım’ diyorlar. Şimdi bu olur mu arkadaşlar? Oradan da Fatih Belediye Başkanımız da diyor ki ‘Ya bunlar doğru, herkeste var.’ Aslında ilk duyduğunda dediğini biliyorum ben. ‘Ya Esenyurt dururken Genel Başkan niye benle uğraşıyor?’ Gerçekten Fatih’ten başlayarak, Esenler’e gelince neler neler neler yani. Esenler turp tarlası. Akşam da Esenler’deyiz, bekleriz. Bütün vatandaşlarımızı bekleriz. Öyle dosya açıklama işleri falan Meclis’te grup toplantısında olur. Ama Esenler’deyiz, Esenler’deki bütün vicdanlı, bu yaşanan her şeye itirazı olan herkesi bekliyoruz.”
“BU LAFLARI 2010’DA ÇOK DUYDUK”
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, Erdoğan’ın yeni Anayasa çağrısının sorulması üzerine, şöyle konuştu:
“‘Sivil Anayasa yapmak lazım, darbe Anayasası’ndan kurtulmak lazım’ lafını 2010’da çok duyduk. Arkasından devleti, askeri ile polisi ile yargısı ile FETÖ’ye teslim eden bir Anayasa çıktı ortaya. Bütün yüksek yargıyı ele geçirdiler. O süreçten Tayyip Bey de canını zor kurtardı. 2017 yılında ‘Sivil Anayasa. Asker Anayasası’ndan kurtulacağız’ diye geldiler, sekiz yıldır memlekette iyiye giden bir şey yok. Hatta ben duyduğumu hatırlıyorum. Yani bir metin yoktu. O metni Devlet Bey’in herhalde 100 maddelik Anayasa önerisini Sayın Erdoğan’la paylaştığı 2011 yılında bir çalışmaları vardı. Galiba yarı başkanlığa benzer, ‘Cumhurbaşkanı olsun, başbakanı olsun, bakanlar Meclis’ten seçilsin, yemin etsin ve denetlensin. Gensoru geri gelsin’ falan. Yani üç yıl sonra yapılan işin yanlış olduğuna MHP de dile getirip, hatta şimdi de MHP’nin cümle aralarından okuyorum ben onu; ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tüm yönleriyle güçlendirilip kalıcılaştırılması için revizyon’ falan ama bir sürü rahatsızlık var. O günden bugüne bu vatandaşın bir yüzü gülmedi. Yani ne mahkemede adalet var, ne çarşı ve pazarda adalet var. Gelirde adalet yok, mutfakta adalet yok. Kan ağlıyor memleket. O zaman da böyle çıktı. Şimdi yine Cumhurbaşkanı veya AK Parti’nin sözcüleri, ‘Darbe Anayasası’ndan kurtulalım ve sivil bir Anayasa yapalım.’ Ya bir söylesenize ‘Bu sefer bundan ne murad ediyorsunuz?’, bir duyalım ya. Yani dön dolaş Anayasa. Geçen gün de söyledim bakın, çok net. Burada arkadaşlarımız içeride tutulacak, Gezi davasının bugün 12’nci yılı. 12 yıl geçmiş, sekiz yılını Kavala içeride geçirmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ‘Bırak’ diyor, bırakmıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi türbanlı öğrenciler için o dönemdeki… Bir kez daha söylüyorum. Ben o dönem başörtüsü yasağının karşısında pozisyon almış bir demokratım. Türbanlı öğrencilerin, başörtülü öğrencilerin sokulmaması için AİHM karar verince, bunlar başvurup AİHM’e sarılıyor, tanıyor. Bugün Kavala için karar veriyor, uygulamıyor. Can Atalay için Anayasa Mahkemesi’nin kapı gibi kararı var, uygulamıyor. İçeride yatan Tayfun Kahraman benim yerime yatıyor, Gökhan Günaydın yerine yatıyor. Biz oda başkanlığından gelen nisanlarız. Şehir Plancıları Başkanı gitmiş ve arayı bulmaya çalışmış. Çıkmış demiş ki ‘Ağaçlar kesilmeyecek. Topçu Kışlası yapılmayacak. AKM yıkılıp AVM yapılmayacak. Sayın Başbakanımız’ demiş. ‘Başbakan’ bile demiyor. ‘Başbakanımız’ demiş, ‘Bunları taahhüt etti. Mahkeme kararlarını bekleyecek. Aksi çıkarsa da referanduma gidecek. Gezi sakinlerinin Gezi’yi boşaltmalarını takdirlerine sunuyorum’ demiş. O günden sonra da çok makul bir büyük kitle evine dönmüş. Dönmeyip orada son üç gün polisle çatışanı, Tayfun’a mal ediyor. Ne alakası var?”
“BENİM YERİME DE İÇERİDE YATIYOR”
“Vallahi bizim yerimize yatıyor. O gün ben Manisa Eczacı Odası Başkanlığı yaptığım dönemde Manisa’daki her olayın içinde vardım. Bütün sivil toplum örgütleri. Sümerbank'ı sattılar, sattırmayan benim. Beyaz Fil’i yıkacaklardı, yıktırmayan biziz. Oda başkanın böyle bir sorumluluğu var. Benim yerime yatıyor içeride. Şimdi Ekrem Başkan böyle içeride. Geziciler böyle içeride. AİHM kararına uyma. Anayasa Mahkemesi kararına uyma. Anayasa’yı ayaklar altına al. Anayasa’ya aykırı şekilde; bir kişi siyasete girerse hakim ve savcı, geri dönemez. Bakan yardımcısı en siyasi makam. Sen diyorsun. Nasıl getirdin? Anayasa’da yazmıyormuş. O tarihte bakan yardımcılığı yoktu ki sen uydurdun sonradan. Şimdi bunlar olurken ‘Efendim 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmalıyız, sivil Anayasa yapmalıyız.’ Emniyet kemerlerinizi bağlayın. Bir kere daha yere çakılacağız. Her bunu dediğinizde felaketle karşılaşıyoruz. O yüzden çok rica ediyorum. Yani hakikaten bugün sabah AK Parti’den makul bir adım geldi de Filiz Hanım’ın, annemin yüzü güldü. Bu makullerden bir şey duyayım yahu. Bu AK Parti ne demek istiyor bir anlayalım yani. Hangi yeni felaketi üreteceksiniz. Ya da bu sefer felaket değil bir çözüm üretecekseniz… Yani geçmiş pratiğinizden böyle bir şey beklememiz mümkün değil. Bir daha söylüyorum. Bunların hepsini yapanla Anayasa değil, menemen yapamayız. Bu kadar net söylüyorum. Ama bir mucize olacak mı? AK Parti’yi bir takvim dahilinde demokrasi zeminine çekecek misiniz? Gezi tutukluları salınacak, siyasi tutsaklar sanılacak. Mahkemelerde tutuksuz yargılamalar yapılacak. Bu savcı buradan gidecek filan. Var mı böyle bir yol haritanız? Varsa duyalım. Sivil Anayasa, sivil Anayasa. En sonunda yani Tayyip Bey’e bir daha hatırlatıyorum. Bakın 2010 yılında yaptığın ‘sivil Anayasa’ diye başlayıp, bizim karşı çıktığımız sürecin sonunda ‘Rabbim ve milletim affetsin, beni de kandırdılar’ dedin ama o sivil Anayasa diye başlattığın sürecin sonunda canını zor kurtardın ya. Şimdi de bizim canımızla uğraşıyorsunuz. Dünün mağduru, bugünün zalimi. Saraçhane’de mağdur olup hapse giden, bugün Saraçhane’den hapse başkan yolluyor. Tayyip Bey bir gün tutuklu yargılanmadı, bir gün. Bir gün evinden polisle alınmadı o dönemde. O en kötü gösterdiği dönem kendi yaptığından 10 kat vicdanlıydı, 10 kat.”